Tophane
bildiğiniz üzere şu günlerde nargilecileriyle meşhur bir yer. Bende
arkadaşlarımla genelde oradaki nargilecilerde buluşurum, maç izleriz, oyun
oynarız. Haliyle bende gezime nargilecilerden başladım ve oradaki mekanlardan
birinde uzun yıllar orada çalışmış olan bir abiden tophane ile ilgili bir çok
bilgi aldım. En başta nargilecilerin olduğu yerin hemen önünde ki Tophane
Meydan’ında bulunan Tophane Çeşmesi bu çeşme Sultan 1. Mahmut tarafından 1732
yılında yaptırılmış. Bu çeşmenin açılmasıyla Taksim suyu sistemi çalışmaya
başlamış hatta sultan kendi elleriyle suyu saldığı söylenmekteymiş. Aslında günümüze kadar tam haliyle geldiği
söylenemez çünkü iki kere onarım görmüş ve nerdeyse tamamı restore edilip
aslına sadık kalarak değiştirilmiş. Şimdilerde bu çeşme akşamları oraya yastık
yorgan serip yatan bir adamı ağırlıyor, kendisiyle konuşma fırsatım olmadı
fakat yazının sonuna ekleyeceğim resimde yorganını, yastığını görebilirsiniz.
Tabi
çeşmenin hemen karşısındaki Kılıç Ali Paşa Cami’sinden bahsetmeden olmaz.
Restorasyon olduğu için dışarıdan pek bir şey gözükmüyor fakat hala içine
girebiliyorsunuz. Kaptan-ı Derya olan Kılıç Ali Paşa bir gece rüyasında bir
cami yaptırdığını görmüş ve bu rüyasını zamanın padişahı olan üçüncü Murat’a
söylemiş ve oda senin gibi bir kaptana ben karadan toprak vermem git deniz
üzerine yap demiş ve oda şimdiki Kılıç Ali Paşa Cami’sini yaptırmaya başlamış.
Tabi o zamanlar oraya kadar deniz geliyormuş zamanla denizden uzaklaşmış.
Padişah bunu duyunca ben latife yapmıştım dese de, Kılıç Ali Paşa ve Mimar
Sinan başladığı işi bitirme kararı almış. Ve günümüzdeki halinden daha büyük
bir cami ortaya çıkmış. Tam hali korunamamış çünkü tophane caddesi restore
edilirken caminin avlusu oldukça küçültülmüş ve bugünkü halini almış.
Caminin
hemen karşısındaki bina ise Tophane-i Amire yani şuandaki haliyle Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi Kültür ve Sanat Merkezi. Bu bina ilk olarak Fatih Sultan
Mehmet tarafından top döktürmek için yapılmış. Ve ondan sonraki padişahlarında
yaptıkları eklemelerle uzun yıllar hizmet vermiş. Fakat Kanuni Sultan Süleyman
oradaki bütün binaları yıkarak daha büyüklerini yaptırmış ve bu binalar 1742
yılında büyük bir tamirat geçirip günümüzdeki halini almış. Bir süre sonra
silah ticaretinin merkezi olmuş. 1992
yılında ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesine devredilmiş.
Nusretiye
Camii ise eskiden bildiğiniz Nusretiye Camii değilmiş Bu cami aslında üçüncü
Selim zamanında aynı yerde yapılan Arabacılar Camii’nin ünlü Firuzağa
yangınında yanmasından sonra onun yerine ikinci Mahmut tarafından
yaptırılmış. Nusretiye camii sinin giriş
kısmındaki çıkıntılı bina ise Hünkar Kasrı’dır. Ben bu binanın önünden nerdeyse
iki yıldır geçiyorum ve yıkık dökük berbat bir halde terk edilmiş bir cami
gibiydi eskiden ve sonunda bu yıl restorasyon çalışmalarına başlandı, tabi ne
kadar aslına uygun yapabilirler orası bilinmez ama bence buda bir ilerlemedir.
Nusretiye Camii’sinin hemen yanında ise Tophane Kasrı bulunmakta. Bu bina
eskiden bir çok önemli devlet adamlarını karşılamak için kullanılırmış. Lozan
Anlaşması sonrası Boğazlar Komisyonu bu bina karşılanmış.
Ve
Tophane Saat Kulesi aslında Nusretiye Saat Kulesi olarakta bilinir. Bu kule
günümüzde İstanbul Modern galerisinin bahçesinde yer almakta. Bu kule ayakta
kalan en eski saat kulesi olarak bilinir ve 2010 da Avrupa Kültür Başkenti
Ajansının desteğiyle restore edilmiş. Bu kulede deniz kenarına yapılmış fakat
zamanla denizin doldurulmasıyla içeride kalmış. Sultan Abdülmecit tarafından
162 yıl önce yaptırılan kulenin bunca yıl restore edilmeden sağlam kalabilmesi
adeta bir mucize. Bu kulenin üstündeki top simgeleri tophaneyi sembolize ediyor.Ve
ön tarafında da Sultan Abdülmecit’in tuğrası bulunmakta. Saat kulesinin
üzerinde uzunca bir sancak direği varmış. Restore edilmeden önce 1913 yılında
geçirdiği yangından sonra oldukça harap bir haldeymiş.
Önce
nargilecideki adamın bana bütün bildiklerini anlatmasını dinledikten sonra
gezdim bu saydığım yerleri ve cidden üzüldüm. Çünkü bu kadar muhteşem
yapıtların yeterince korunmadığını düşünüyorum. Yani Mimar Sinan zamanında
denizin üstüne yaptığı caminin şuanda avlusunun halini görse ne tepki verirdi
çok merak ediyorum. Tophaneye 2 yıldır sürekli gitmeme rağmen bu yapıları hiç
bu kadar yakından incelememiştim. Ama iyi ki incelemişim ben İstanbul Modern’in
içinde 162 yıllık bir saat kulesi olduğunu bile bilmiyordum. Hepsi mutlaka
gezilip görülmesi gereken yerler. Eskiden silah ticaretinin merkezi, gelen
başka devlet adamlarını karşılama yeri ve bu kadar güzel camilerin olduğu bir
yerin şuan neden turist tuzağı kazıkçı nargilecilerle dolduğunu anlamak güç.
Tophane deseniz çoğu insan nargilecilerden bahseder ilk olarak veya
manzarasından, rıhtımından fakat kimse kalkıp bu tarihinden bahsetmez ki
bilmezlerde. Kim bilir daha neler var bizim bilmediğimiz, görmediğimiz.
Sonuç
olarak benim nargile içtiğim, maç izlemeye gittiğim yerin bu denli büyük,
önemli bir tarihinin olması beni çok şaşırttı. Kesinlikle oraya giden herkesin
bu saydığım yerleri gezmesi lazım. Nargilecilere de gidip sorabilirsiniz oranın
tarihini oranın eskileri baya biliyorlar. Ama tabi benim sorduğum kişi kadar
saatlerce ve sabırla bunları size anlatır mı orası meçhul tabi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder